Süper Gazeteciler, yedinci sınıfa giden dört arkadaşın kendi çabalarıyla hazırlayıp dağıttıkları Süper Gazete’yi hazırlarken karıştıkları heyecan dolu serüvenleri anlatıyor; arkadaşlıklarını, okul ve aile ilişkilerini genç okurlarıyla içtenlikle paylaşıyor.
10-14 yaşındaki gençlerin, ergenliğe girişte karşılaştığı sorunlarının da yansıtıldığı romanlar, sürükleyici dili ve heyecanlı öyküleriyle, okurlarını daha ilk sayfalardan serüvene katıyor.
Selin, Evren, Elif ve Yener, Süper Gazete’ye heyecan katmak için değişik röportaj konularının peşindedir, ancak her defasında kendilerini tehlikenin odağında bulurlar...
PAYLAŞIMLAR:
Şevvâl Şahin xxxx.gmail.com
Yaşları 14-15 olan dört kafadarın sürükleyici serüveni.
Her 15 günde bir çıkardıkları gazeteye ilgi çekici bi haber bulmak isterken başlarına gelen olaylarla kendilerini sıradışı olaylar içinde buluyorlar ve ardarda gelişen olaylar.
O kadar sürükleyici bir seri ki bitirmeden insanın uyuyamıyor.
Kitap bittikten sonra bile kendi iç dünyanızda kitapla ilgili olaylar yaşayacaksınız.
?(^_^) Şiddetle Öneririm (^_^)
*
Süper Gazeteciler serisinin doğuş hikayesi:
Aytül AKAL
Süper Gazeteciler 2 (2001)
Yıl 1999 sonları… Bir etkinlikteydim.
“Sizden artık roman istiyoruz!”
Nee? Roman mı? Eyvah!
Ben masal yazardım, öykü yazardım, şiir yazardım…ama roman? Nasıl yazılır...yazabilir miyim? Sayfalar dolusu...yaz yaz yaz…sıkılmaz mıyım?
Yok, ille tutturdular: “Roman da roman…”
"Kaçıncı sınıftasınız?”
“Yediiiii!”
Haklılardı. Yedinci sınıfta elbet roman okumak isteyeceklerdi.
Ama roman nasıl yazılır, bilmiyorum ki...
Düşündüm... ben yedinci sınıftayken ne yapıyordum? Ne mi? Bir sınıf gazetesi çıkarıyordum (resmi kaydırırsanız bir örnek görürsünüz). Evde telefon bile olmadığından tek başıma elle yazarak hazırlıyordum gazeteyi. Hadi diyelim ki yazacağım romanın kahramanı yedinci sınıfa gidiyor ve gazete çıkarmak istiyor… Herhalde ekip kurardı; herhalde benim gibi elle yazmaz; teknolojinin bütün olanaklarını kullanırdı; hatta fotoğraf yerleştirip renkli çıkış bile alırdı. Eğer gençler için yazacaksam, benim de teknolojiyi kullanmaya başlamam gerekti… İş yerimde elektrikli daktilo kullanıyordum. “Alın şu daktiloyu önümden. Yalvarsam da ağlasam da katiyen geri vermeyin,” dedim ve bilgisayara geçtim.
Tombul, küçük bir Machintosh… Nasıl kullanılır, kayıt nasıl yapılır, çıkış nasıl alınır… Şimdi çok kolay görünen temel şeyler, o sıralarda o kadar yeniydi, bilen de o kadar azdı ki. Yanlış tuşa basıp birkaç bölümü siliverdiğimde üzüntüden hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. Metnin tek komutla geri getirilebileceğini bilmeden…
Bir acemiliğim de, bilgisayar başında heyecan içinde kasılarak dur durak bilmeden saatlerce yazmanın yanlış olduğunu bilmememdi… Romanı bitirmeye yakın omuzlarım kilitlenmiş, ceket giyemez, saçımı tarayamaz duruma gelmiştim. Kollarımı yeniden havaya kaldırabilmek için üç hafta fizik tedavi gördüm!
Süper Gazeteciler'i tek roman olarak yazmıştım, devamını yazmak aklımın ucundan geçmiyordu, bu nedenle "Süper Gazeteciler”, kitabın ana başlığı idi. Seriye dönüşünce, birbirinden ayrılsın diye diğerlerine alt başlık koydum ama ilk kitap hep tek başlıkla kaldı.
İkinci ile üçüncü kitap arasında neden 6 yıl olduğu da ayrı hikaye...
Süper Gazeteciler (2000)
Süper Gazeteciler Parktaki Esrar (2001)
Süper Gazeteciler Likörlü Çikolata (2007)
Süper Gazeteciler Belalı Davetiye (2009)