"Ağaçların arkasına sinmişti.
Baştan aşağıya simsiyah giysiler vardı üzerinde.
Yüzü, siyah kar maskesinin ardında gizliydi.
Normal bir göz onu asla fark edemezdi ama ben, bulunduğum yerden nefes alışını bile duyabiliyordum.
Sessizce yaklaştım."
Aytül Akal'ın düş gücü çocuklara yepyeni bir serüven kazandırdı.
Her sayfasında bir başka dönüşüm, bir yeni heyecan karşılıyor okuru.
+
Aytül Akal, Abur Cubur Canavarı kitabında hem çocukların hayal gücünü genişletiyor hem de bol bol gülümsetiyor.
Ergenlik döneminin başındaki bir çocuğun deneyimlerini, ailesi ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerini, hayatı sorgulamasını Bora'nın gözünden aktarıyor.
“İkisinin de aklı fikri beni doyurmaktaydı. Belli ki ikisinin de sağlıklı beslenme nedir, nasıl olur, haberleri bile yoktu.
Neden beni bu kadar yedirmeye çalışıyorlardı?”
Kitapları birçok dile çevrilen Aytül Akal'ın 154. kitabı olan Abur Cubur Canavarı, heyecanlı, sürükleyici ve keyifli bir roman.
+
Her Sayfada Başka Bir Dönüşüm, Yeni Bir Heyecan!
2018-06-04 15:48:10
“Annemle babam birbiriyle yarışırcasına odama gidip gelip birbirinden leziz abur cuburlar getirdikçe, benim kilo almam doğal değil miydi?”
Arkadaşları dondurma, çikolata yemek için ebeveynlerini ikna etmeye çalışırken, Bora bu konuda çok şanslı olduğunu düşünüyor, çünkü ailesi abur cubur yemesine karşı çıkmıyor. Ta ki, ailesinin neden ona sürekli yemek yedirdiğini düşünmeye ve sonunda zayıflamaya karar vermesine kadar.
“İkisinin de aklı fikri beni doyurmaktaydı. Belli ki ikisinin de sağlıklı beslenme nedir, nasıl olur, haberleri bile yoktu. Neden beni bu kadar yedirmeye çalışıyorlardı?”
Diyet yapmaya karar verdiği ilk günün sonunda Bora’nın başına tuhaf bir şey geliyor. Her gece başka bir dönüşüm geçiren Bora’nın başına gelenler çocukları sürekli yeni serüvenlere sürüklüyor. Abur Cubur Canavarı, sabahları uyandığında tekrar Bora olmayı dileyen bir çocuğun eğlenceli hikâyesini anlatıyor.
Bora’nın her gece yaşadıkları rüya olabilir miydi? Abur cubur yemekten vazgeçip sağlıklı beslenmeye karar veren Bora’nın, kedi olup evden kaçmasının, sinek olup uçmasının sırrı neydi? Geceleri dönüşüm geçiren Bora’nın, abur cubur yemesiyle geceleri bambaşka şeylere dönüşmesi arasındaki bağlantı neydi?
“Ailem abur cubur yemem için ısrar ediyordu. Yoksa… yoksa yakında ölecektim de, o yüzden mi abur cubur yememe izin veriyorlardı. İnternette ölmeden önce yapılacaklar listesinde ‘şunu tatmadan ölmeyin’ önerilerini görünce mideme bir kaya oturdu.”
Her gece başka bir macera yaşayan Bora, mahalledeki hırsızları kovalayacak, anne-babasının gizli sırrını öğrenecek, okul arkadaşının taşınmalarına yol açan sorunlarını çözecekti. Abur cubur yiyerek şişmanlamak mı daha iyiydi, yoksa diyet yapıp geceleri dönüşüm geçirerek maceraya atılmak mı? Buna Abur Cubur Canavarı kitabını okuyan çocuklar karar veriyor.
Aytül Akal, Abur Cubur Canavarı kitabında çocukların hayal gücünü genişletiyor, bol bol gülümsetiyor. Ergenlik döneminin başlangıcındaki bir çocuğun deneyimlerini, ailesiyle ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerini, hayatı sorgulamasını Bora’nın gözünden aktarıyor. Abur Cubur Canavarı, “Ben de aynısını yapıyorum” diyerek çocukların kendilerinden bir şeyler bulabilecekleri bir kitap. Eğlendirirken çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak istiyorsanız, Abur Cubur Canavarı çocuklarınız için harika bir hediye olacak!
+
Ebeveynliğin Yeniden İnşası: Abur Cubur Canavarı
Çocuk Yazını
Meryem Ayluçtarhan
“Çocuk, yetişkinlerin mükemmel olmadığı gün ergen olur, onları affettiği gün yetişkin olur, kendini affettiği gün bilge olur” (Alden Nowlan)
Aytül Akal’ın kaleme aldığı Abur Cubur Canavarı, Küçük Kahramanımız Bora’nın ergenliğe geçiş serüvenini ele alıyor. Ergenliği bir dönüşüm kurgusu içinde ele alan yazar, bu değişimi metaforik olarak okuyucuya sunuyor. Akal, ergenlik sürecinde çocukların psikolojik açıdan duygu durumlarını; iç dünyalarını; kendi bedenlerini keşiflerini; ebeveynlerine karşı eleştirel tutumlar sergilediklerini ve bireyselleşmenin başladığının altını çiziyor. Peki, Bora’ ya neler mi oluyor?
Abur Cubur Canavarı, Bora’nın kendisini keşfetmesiyle başlar. Anne ve babasının onu yedirme çabası sonucunda oldukça kilo almıştır. Annesi her zaman en sevdiği tatlıları, börekleri yaparken bir taraftan babası her akşam dondurmalar ve pastalarla Bora’yı karşılar. Bora durumdan şikâyetçi olmasa da artık aynaya baktığında vücudunun oldukça genişlediğini fark eder. Bir taraftan da sınıf arkadaşlarının “fıçı, top, topaç, ayı, suaygırı, fil, tulumba” gibi lakaplar takması onu oldukça üzmektedir. Bu durum üzerinde düşünmeye başlayan Bora, radikal bir kararla artık sağlıklı beslenmesi gerektiğini düşünür. Kararını açıklamak için anne ve babasını aradığında ise beklediği cevapları alamaz. Yemek yemesi gerektiğini ve akşama neler istediğini sormaya devam ederler. Ergenliğe girmeye başlayan Bora’nın ise artık radikal kararları vardır. Eleştirel düşünmeye ve durum değerlendirmesi yapmaya başlar:
İkisinin de aklı fikri beni doyurmaktaydı. Belli ki ikisinin de sağlıklı beslenme nedir, nasıl olur haberleri yoktu. Ama biraz düşününce… Ne annem ne de babam şişmandı! Bu, tuhaf değil miydi? Bu ayrıntıya neden şimdiye kadar dikkat etmemiştim ki? Sofrada aynı şeyleri yediğimize göre, onların da kilolu olması gerekmez miydi? Anlaşılan yemek sonrasındaki abur cuburlar yalnızca benim içindi ve evde sağlıksız beslenen tek kişi bendim! (Akal 19)
Bu karardan sonra Bora’nın dönüşümü başlar ve Bora kendisini yepyeni bir serüvenin içinde bulur.
Kitabın ikinci yarısı Bora’nın gece yolculuklarıyla devam eder. Bora aç yattığı her gece Kafka’nın Gresor Samsa’sı gibi bir hayvana veya böceğe dönüşür. Kafka, kahramanın yaşadığı psikolojik bunalımlar ve yalnızlaşmalar sonucunda, iletişimsiz bir bireyin dönüşümünü kaleme alırken; Akal da ergenliğinde anlaşılamayan, arkadaşları tarafından çok fazla önemsenmeyen ve dalga geçilen bir çocuk olan Bora’yı dönüştürür. Bu dönüşüm kitapta aynı zamanda ergenliğin bir dönüşümü olarak kullanılmıştır. Bu durumu merak eden ve neler yapacağına karar veremeyen Bora, babaannesine durumu anlatmaya karar verir. Ve babaannesi durumun ergenlik süresince devam edeceğini, dedesinin hatta babasının da başına geldiğini ona açıklar.
Sadece ergenlik döneminde diye teselli etti babaannem. Ergenlik bitince gece gezmeleri de bitiyormuş. Deden de öyle olmuş. Baban da öyleydi. Gerçi her akşam ben de babana yiyecek bir şeyler veriyordum ama yatağını çamur içinde bulduğum da oluyordu. ‘Kerata, verdiklerimi yememiş, gece yine dolaşmaya çıkmış’ diyordum içinden. (66)
Akal bu dönüşümü hem kurgusal olarak ele alırken hem de ergenlikteki bireyin yalnızlaşmasını, kendi dünyasında olup bitenleri kimseye söyleyemediğini ancak ki tek bir sırdaşı olduğunu okuyucuya sunar. Bu bağlamda dönüşüm hem bedensel hem de içseldir. Ergen kişi aslında gelişim psikolojisine girer. 12-18 yaşları arasında vücudundaki değişimlere hazırlanmaya, bunları kabul etmeye başlar.
Bir diğer taraftan ergen kişinin psikolojisi, iç sıkıntıları, sosyalleşme ve iyi ilişkiler kurabilme kaygısı da ele alınır. Bu bağlamda, Bora hayvan olarak uyandığı her gece bir hırsızlık olayını engeller, kimsenin görmediği olaylara şahitlik eder, sınıf arkadaşı Yasemin’in korkularının kökenini bulur. Böylelikle insanların hayatlarında önemli bir yere gelmeye başlar. Olaylara arkadaşlarından ve komşularından önce şahitlik etmesi, dönüştüğünde kötü insanları engellemek için onlara tuzak kurması Bora’ya kendisini oldukça önemli hissettirir. Ancak burada Bora geceleri hayvana dönüşüp sokakta olup biten her şeye yardımcı olurken yaptıklarının bilinmemesine üzülmektedir. Öyle ki yaşadığı bu serüvenler arkadaşları tarafından bilinmediği için kimse onu takdir etmez. Bora’nın da diğer ergenler gibi yaptığı iyiliklerin bilinmesine ihtiyacı vardır. En azından Erol bilse diye geçirir içinden: “Bora benim en yakın arkadaşım yaşadıklarımı bilmesini istiyorum”(137). Bunun için Bora planlar yapmaya başlar.
Sonunda Erol’un onlarda kalmasını ister. Neler olacağını ona göstermek, sokaktaki hâkimiyetine şahit olmasını ister. Olanları Erol’a anlatır. Yemek yemezse uyanabileceğini ve dönüşümü görebileceğini söyler. Ancak Erol o gece bir sürü yemek yer ve gece asla uyanamaz. Bora’nın çabaları nafiledir. Sonraki gün Bora yazdığı bir mektupla Erol’un penceresine gider ancak o zaman da Erol’un odasında halası uyumaktadır. Ve yine başarılı olamaz. Bu duruma inandırmak oldukça zordur.
Aynı zamanda, dönüşümün başladığı günlerden itibaren Bora diğer hayvan arkadaşlarından da oldukça fazla yeni şeyler öğrenmiştir. Sivrisinek olduğu bir gece, sivrisineklerin hamilelere ve 0 kan grubundaki kişileri yediğini sivrisinek arkadaşından öğrenir. O gece annesini yiyen sivrisinekten bu bilgiyi edinir. Böylelikle annesinin hamile olduğunu da anlar. Burada aslında metaforik olarak kullanılan sivrisinek, çocukluktan büyüme dönemine geçiş olan ergenlik sürecinde, bireylerin etraflarında olup bitenlerden de haberdar olmaya başlamasını vurgular. Kişi kendi bedenindeki değişimlerle cinsiyetini ve farklılığını anlarken karşı cinsteki değişimi de inceler.
Akal, kitabın sonlarına yaklaşırken kahramanımız Bora’nın çaresizliğine izin vermez. Erol ile arkadaşlığına göndermeler yaparak Bora’nın serüvenlerini noktalar. Erol kanıtların arkadaşlıkta önemli olmadığını, Bora’nın yaşadığı her şeye cân-ı gönülden inandığını söyler. Ve onu yaptığı tüm kahramanlıklar için tebrik eder. Bora’nın yaşadığı bu zorlu gece serüvenleri daha ne kadar sürecektir bilinmez. Ancak ergen kahramanımız, etrafında kendisine karşı olan “şişko ve işe yaramaz çocuk” bakışını kendi iradesiyle kırmış ve hayatına aldığı kararlarla yeni bir yön vermiştir. Bu süreç ise anne ve babasına karşı olan teslimiyetini bırakarak kendisine karşı farkındalığının başlamasıyla ivme kazanmıştır. İradesine sahip olması Bora’nın hayatında bambaşka kapılar açmıştır.
+
Abur Cubur Canavarı kitabının doğuş hikayesi:
Aytül AKAL
Abur Cubur Canavarı (2016)
Çocukken okul dönüşü çantamı bir köşeye fırlatıp aç kurtlar gibi buzdolabına koşardım. Peynir, zeytin, domates, salatalık, sucuk… Üzümler tane tane ayrılıp bir bardağa doldurulur, domatesler, şeftaliler dilim dilim kesilip tabaklara sıralanır, reçeller çukur tabaklara boşaltılır, sucuğun zarı soyulur... Dolapta yenebilecek ne varsa, her birini tek tek yıkayıp hazırlar, ayrı tabaklara koyar, yarım bir ekmeğin yarısını keser (eski ekmekler de kallavi idi bugüne göre), gizlice odama götürürdüm. “Gizlice”, çünkü annem görsün istemezdim. Ona buna anlatırdı: “Dolapta ne bulursa yiyor. Evin bereketi kalmadı. Neresine gidiyor o kadar şey bilmiyorum,” diye. Ergendim, utanırdım, başkalarına benden söz edilmesinden hoşlanmazdım. Üç kardeş aynı odayı paylaşırdık. "Nolur bir dilim bana da versene," derdi ablam. “Sana ayrıca yaparım, benimkileri elleme,” deyip, kendi şeftalimden, üzümümden, domatesimden bir dilimcik bile vermeye kıyamayıp hiç üşenmez, ona da bir tabak hazırlardım.
Beni utandıran bu akıl almaz iştahın nedenlerini, kendi çocuklarım olunca anladım. Büyük oğlum ergenlik çağındayken, evde akşam için yemek olduğunu düşünürdüm ama işten döndüğümde bir de ne göreyim, tencereler boş! Koca bir tencere pilav nereye gitti? “Ben birkaç kaşık aldım,” derdi. Birkaç kaşık mı!! Ekmek kalmamış! Çikolata zulam tükenmiş! Pastanın yarısı yok. Kolalar bitmiş (Yıllardır ağzımıza koymuyoruz ama o zamanlar zararını bilmediğimizden, içerdik).
Ergenlik, her bağlamda “değişim" demek. Değişimin akıl almaz bir hızla tüm ev halkını etkisi altına alıp herkesi hazırlıksız yakalayacağı, olumlu iletişimin neredeyse imkansızlaştığı dönem. O güne kadar her şeyi uzun uzun, tatlı tatlı konuşabildiğin çocuk, birden konuları tek sözcüğe indirmeye başlıyor, şaşırıyorsun. Bazen tepkilerini kişisel alıyor, üzülüyorsun. Oysa telaş yok... ergenliğe girerken göreceli olarak hem içsel hem bedensel olarak canavara dönüşen o çocuk, bir gün bir de bakacaksın ki hem çevresine hem kendisine dair farkındalığı gelişmiş, sorumluluk sahibi, dünya tatlısı birer delikanlı ve genç kız olarak geri dönüvermiş. Sabır sabır sabır...
Kendi ergen halimi, çok yiyorum diye duyulmasından utandığımı hiç unutmadım; hırçın hallerimi, herkese, her şeye olumsuz bakışımı, tüm dünyaya kızgınlığımı da...
Abur Cubur Canavarı bu bakışla doğdu. Tam tersine dönse dünya; çocuk yemek istemese de, anne baba zararlı ne varsa önüne koyup yemesi için ısrar etse? Dönüşüm işte bu noktada devreye giriyor. Dünyayla, yaşamla iletişim kurmakta zorlanılan ergenlik döneminde, özdeşimin gücünü ortaya koyarak sorunların üstesinden gelinebileceği vurgusunu yapmak istedim. Kilolu akranlara uygulanan zorbalığa, bunun hissettirdiklerine özdeşim ve daha başka bir çok konuda vurguyla, ve heyecanlı bir macera içinde tabii.
Tek temayla yetinemedim ki hiçbir kitabımda!