Hangi yaşta olunursa olunsun, ebeveynler ve çocukları arasında süregiden o “gerilimli” ilişkiye dair eğlenceli öyküler.
“Oğlum, ben çocukken…” diye başlayan bir konuşmanın gidişatını hepimiz az çok bilsek de bu öykülerde konuşmaya eşlik eden iç sesler aracılığıyla yepyeni şeyler duyabiliriz…
Biri buluğ çağına girmiş, diğeri henüz çocuk dünyasında iki çocuk ve iki farklı dönemi yaşayan iki çocuğunun arasında bocalayan bir anne…
Hem çocuklar hem de anneler ve babalar için.
+
Bu eğlenceli öyküleri okurken, öykü kahramanlarından birinin siz olduğu hissine kapılıp yazarın bir kapı aralığından yaşamınıza göz attığından kuşku duymaya hazır olun.
Hürriyet Arkadaş
*
Oğlum Ben Çocukken nasıl doğdu?
Aytül AKAL
Oğlum Ben Çocukken (1995)
Kızım Ben Çocukken... (1995)
Kızım Neredesin? (1999)
Oğlum Neredesin? (1999)
1989’da Alper’e masal anlatmaya başlayıp da, beklenmedik bir sürpriz gibi kendimi çocuklara yazar bulunca, bir “masal yazarı" olduğumu kabullenmiştim; farklı türlerde yazmak gibi bir düşüncem, beklentim ya da planım yoktu. Oysa değişimi de kabullenip benimsemeyi öğrenmek gerekiyormuş meğer.
Gazetelerde ergenlerle ilgili üzücü bazı haberler vardı o sıralarda. Gençliğimizde, olumsuz düşüncelere kapıldığımız dönemleri hatırlarsınız: Sert çıkışlar, her şeyden nem kapış, hiçbir şeyden mutlu olamama, "öleyim daha iyi" gibisinden karamsarlık... ergenlik değil de neydi? O sürecin karmaşıklığını, kendi yaşarken değil de, bir başkası yaşarken daha iyi gözlemliyor insan. Uzaktan bakıldığında, davranış ve düşüncelerin çoğunun fevri, abartılı, gerçeklikten uzak, hatta epey komiklik içerdiği fark edilebiliyor. Ergen de kendine şöyle az uzaktan bakabilse, bunu fark eder miydi? Kardeşler, abla ya da ağabeyin çeşitli durumlardaki davranışlarını önceden deneyimleyip değerlendirebilse, ergenlik sırası ona geldiğinde, kolayca özeleştiri yapabilir miydi? Ergenle olumlu iletişim kurabilmeleri, onu anlamaları için anne babaların da yüzleşmesi gereken kim bilir neler neler vardı…
Bir iki üç derken, öyküler çoğaldı. Konu ile ilgili çok doluydum, ardı ardına yazdım. Birkaçı KırmızıFare dergisinde yayımlandı. Peki ama, ne yapacaktım ben bu kadar öyküyü? Sonunda pes ettim, yalnızca masal yazarı değil, öykü yazarı da olabileceğimi kabullendim.
İlk iki kitap 1995’de yayımlandığında, konu daha bitmemişti benim için. Yazmayı sürdürdüm. 1999’da serinin devam kitapları çıktı.
Öyküleri erkek için ayrı, kız için ayrı kitaplara koymamın nedeni iki tarafın da, karşı cinsin ergenlikte ne durumlarla karşılaştığını merak edip, her iki kitabı da okumasıydı. Böylece sadece kendisiyle yüzleşmekle kalmayacak, o dönemi yaşayan kız-erkek çok da fark etmeksizin herkesin aynı şeyleri hissettiğini anlayacak, sonuçta önemli olanın “İNSAN” olmak olduğunu kavrayacaktı: İNSAN OLMAK…
Kitapların dördünün de kapak ve iç çizimleri birkaç yıl önce değişti.