Böcek koleksiyonu yapan çocuk, işteki ilk gününü anlatan Emel Hanım, torunlarını özleyen Neriman Hanım, yeğenini tren yolculuğuna çıkaran Kerim dayı, bahçe katına taşınan aile, istasyon görevlisi ve elbette, yazarına bile fark ettirmeden kitabın baş kahramanı oluveren muzip ve gururlu kedi...
Kendileri bilmeseler de birbirleriyle bir nedenle ilişkileri olan kahramanları öykülere serpiştirirken, Akal, yaşam içinde gözümüzün bir an dokunup geçtiği kişilerle bile bağımız olduğunun vurgusunu yapıyor.
Yeni öykülerini merakla bekleyen okurlarını, gizli geçitlerden geçirerek maceradan maceraya gönderen Akal, yine sürprizlerle dolu eğlenceli bir okuma sunuyor.
PAYLAŞIMLAR:
Berra Akıncı xxxx.hotmail.com
Annem Neden Çıldırdı? kitabini okudum bugün.
Okurken kitapta kedi geziyor hissine kapıldım, tasarımı harika.
Hikayelerde ise Aytül Akal yalınlığı hakim.
Sanki yazar bir süre bizim evde yasamis.
Bizim hikayelerimizi yazmış gibi.
Öylesine bize ait, öylesine samimi...
+
Annem Neden Çıldırdı? kitabının doğuş hikayesi:
Aytül AKAL
Annem Neden Çıldırdı (2011)
1997’de çocuk kitapları tanıtımına başladığım Cumhuriyet Kitap Eki için yazar çizerlerle röportaj yapıyordum. 2000’de, köşeme Mavisel Yener’le telefon söyleşimizi almıştım. O zaman başlayan tanışıklığımız, birbirimizin kitabını okuyup geliştirici eleştirilerimizi iletme ve hatta zaman zaman birlikte yazma dostluğuna dönüştü. Eh itiraf etmek gerek, ikimiz de oyun oynamayı çok sevdiğimizden, birbirimize ilginç oyunlar kurmaktan geri kalmıyorduk.
Mavisel Yener’in Öğretmen Neden Çıldırdı (2009) başlıklı bir öykü kitabı vardı. Ben de komiklik olsun diye yazdığım bir öyküye ve kitaba “Annem Neden Çıldırdı” adını verdim İç kapakta “Mavisel Yener’in ‘Öğretmen Neden Çıldırdı’ adlı kitabına göndermedir” diye yazacaktım elbet, ama içime sinmedi. Telefon edip iznini aldım. (Sonrasında bir modadır başladı, yok dedem, yok babam, yok kedim neden çıldırdı falan diye kitaplar yazıldı, hiçbirinde de nereye gönderme yapıldığı belirtilmedi. Ama olsun, herkes kendinden sorumlu.)
Kitapta yedi öykü var. Her birinin de yazılış öyküsü ayrı… Örneğin “Vampir Saatleri” adlı öykü, benim uyku çılgınlığımı anlatır, daha doğrusu uyuyamama çılgınlığımı… Saat tıkırtısı mı? Amanın! Kendi kolumdaki saat bile tıkırdasa uyuyamazdım, değil ki komşu duvarlardan yansıyan duvar saatlerinin tıkırtısını duymayacağım...
Müdür Beyin Kahvesi, 19 yaşımda ilk kez işe başladığım zamanki acemiliğime göndermedir. Evet, deneyimsizlik ve bilgisizlik gerçekten insanı rezil edermiş. Otel Macerası, bir akademisyen arkadaşımın başından geçen yarı yarıya gerçek bir hikaye. Oda kapısının önünde don paça kalıverdiği doğrudur yani. Hızlı Trenin Hızı adlı öykü, çift bilet kesilen hızlı trende yaşadığım gerçeğe çok yakın bir olay… Gerçek dediysem, elbette “anı” ya da “belgesel” niteliğinde değil hiç biri. İstiridyenin kum taneciğini sarıp sarmalayıp inciye dönüştürmesi gibi, kum kadar bir gerçeğin çevresine dolanan çokça hayal gücü, usta bir kurgu, etkin sözcükler…
Hepsi bu!